16 Aralık 2011 Cuma

hastayım hastaaa canım ister pastaaaaa

bogazim yırtılacak heralde, boyle nefes aldığımda keresteye sürtülen zımpara hissiyatı yaratıyor. Konusmak başlı başına işkence zaten. Göbüş bebis ilac almamı da engellediğinden, evimde çorap picama probis süt kombinasyonlariyla yatıyorum. Tamam tamam probisi yedim, keşke sadece yanıma alıp uzansaydim =$ yapacak bişi yok!

camdan arabaları izlerken, yine bu dort teker motor olayına ortalama bir kızdan daha fazla bayıldığımı fark ederek şaşırdım. Gerçekten araba sürmek bir ara "ralli kursuna gidecem ben ya" ya varan bir tutkuydu benim için. Trafikte gecirilmis 11 yıldan sonra milim milim ilerlemek pek zevk vermez oldu ama hala özel hareketlerim var. Abbuk sabbuk manevralar yapmayın valla şakacıktan ders olsun diye yandan sürtüveririm. ^_^

araba kullanma şevkimin pis trafik ve trafikte dayak yeme korkumdan dolayı azalmasinin yaninda arabalardan hoşlantım, aldığım elenktrik hiç bitmedi. Eskiden, daha ergenken, dergiler falan okurdum ama şimdi hepsi elimdeki hamurdan dolayi beyime intikal etti. =p o bana anlatıyor araştırıp, boylece tam ulkem insani olarak benim bişi okumama gerek kalmıyor, kulaklarım bilgiye aç.

bebiş gelirken güvenli bir arabamız olsun, değiştirelim bu fransiz, cakası bol françois'yı diye kıpırdanmaya başladık. Benim için güvenlik artık ön planda evli çocuklu olmaya aday bir birey olarak, ama performans ve caka - güzel çekici görünüm - hala vazgeçemediğim özellikler. Hem gücümüzün yettiği, hem az yakan, hem vın diyince giden, hem de vayt güzel arabam dediğim kesişim kümesini bulmak pek kolay olmayacak.

Camdan bakarken, yolda oğluyla yürüyen genc bir babanın oğluna yanlarından geçen genc bir kızın kullandığı- muhtemelen ögrenci- mini cooper countrymanı gösterdiğini gordüm. İçim bi cız etti. Hayır o arabayi beğeniyorum, milletin kullandiği bir cok sapık arabanın yanında baba bir fiyatı olsa da gayet efendi, sıradan sayilabilecek bir araba. Yine de bi utandım. Üniversite de araba kullaniyordum, evet arabam vardı ama özel bir üniversite yanında büyüdüğümden, kimseyi umursamayan paralı bebeler barındırdığının bilincinde olduğumdan, bir de üstüne hep devlet okullarına gittiğimden araba konusunda hassastım. Önce kimselere soylemedim okulda arabam olduğunu mesela. Zaten anca totomun sıgabileceği minnacik bir arabacığım vardı. Ki bu arada küçük arabalardan nefret ederim, keşke en az kamyonetim olsa.

Arabayi seçerken bilinçli sectim. Yolda broadwayle giden 50 yasinda bir cift gordugumde yüzümün kızarmasını istememistim. Ben kimdim ki anne babamın parasıyla hava atıp millete ezik muamelesi yapacaktım. Bu düsuncemden hala pek kurtulamadım. Hepimiz isviçre zenginliğine ulasmadan yani etrafta maserattiler ucuşmadan, ben yine fazla fiyakalı ve pahalı bir araba kullanırken utanırım. bu elbette ki onlari sevmediğim, dergilerde, virtinde ya da birinde gördüğümde ağzımın sulanmadığı anlamına gelmiyor.

ama yani emprestyonistleri seviyorum diye eve bi orijinal renoir bi de degas getirmiyorum. Uzaktan bakıyorum. derdimin babadan gelen parayla alınan uçuk arabalar olduğunu fark ettim. Sanırım o üniversitenin cevresinde büyümek, hep ordan ögrencilerin olduğu bir sitede oturmak bende bazi kalıcı pürüzler ve defolar yarattı. Beyim olsa kanımca "insanlarin iyi bir arabaya binmesi icin bir ömür beklemesi mi lazım" derdi. Değil belki ama ben hep o broadwayin icindeki cifti düşünüyorum, bir ömür beklemelerine rağmen pek bir şeye sahip olamayanları. Ayrıca amg mercedes alacağına o sıpa efendi bi araba alıversin

hastayım, göbüklüyüm. Mantıklı olucam diye bir kaide yok tamam mı?! Sevmiyorsam sevmem banane

13 Aralık 2011 Salı

Ankara'da yaşayan bir Reykjavíkli gibi hissetmek

ya bu savı yeniden iddia edeceğimi düşünmüyordum ama hatuna erkekten arkadaş olmaz ya.

en çok özendiğim arkadaşlık erkekler arasında olan, hatunlarinkinden en onemli farklari rekabet ve kıskançlık olmamasi. afra tafraları da yok adamların, yok ne zamandır beni aramadın bik bik bik. hatunların bu bik bik biklerine bir susuturucu takılmalı ya. ha ben farklı mıyım? esta pitit piti tabi ki de değilim, bik bikliyorum elbetteki fakat genelde arkadaşlarıma bikbiklemiyorum, bi de kıskanıcağım hatunla arkadaş olmam ki. samimi olmayan şeylere zaten 30umdan sonra tahammül edemez oldum. sevmiyorsam bir insancığı direk belli ediyorum. geçen görüştüğüm bir kız arkadaşıma açıkca "artık seninle diğerleri buluştuğunda ben gelmek istemiyorum, konuştukların çok depresif gelemiyorum bunlara kusura bakma" dedim haa sonuna yoksa seni seviyorumu da ekledim ama. seviyorum da uzaktan gibi.

sanırım benim mevzuata göre GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar) gibi bi etiket konmalı herseye,tüm her bişeyciği kapsayacak eşkilde SOŞ (samimi olmayan şeyler) yapıştıracağım. bunlar detoksuma göre, zararlı hiiiç baştan elimi sürmeyeyim de sonrasında bünyeden atmak için kasmayayım.

velhasılı kelam kıskanıyorsam o arkadaşı kız erkek, rahatsız oluyorsam, görmek konuşmak istemiyorsam, istedigimi yapıyorum. yani içimden gelen neyse yapıyorum. Ko ...rahvan gitsin ya. çekemem bu yaştan sonra, bi de bu yaşa kadar yeterince iyi, yakın, gerekli arkadaşı yaptım. Kotayı doldurdum. bundan sonrası piyangodan bir şey çıkması gibi. iyi olursa ne ala olmazsa da yemek yemişken midemi abur cuburla doldurmaya ne gerek var diyorum. haaa kimseye de kötü davrandığım sanılmasın. seviyorum insan ırkını ama uzaktan işte uzaktan, asıl olay bu!

orta okul ve lise arkadaşlarım, tamamen seçimlerimin dışında, büyükçe bir erkek grubu olmuştu. şimdi çoğu ile arkadaşım, zaten beyim de orta okul lise arkadaşlarımın bir parçası olduğundan topluca arkadaşız. arkadaşız da, bir sorun nasıl? tabi ki sevgilileri ya da evlendiklerin hatunların izninden sonra, vice versa. yani erkek hatunundan arkadaşlarıyla arkadaşlığına devam etmek için belirli bir onay belgesi imzalatmak durumunda. Hele de arkadaslar karsi cinsse!

çook anlayışlı ve kendine güvenen bir sevdiceğiniz yoksa işiniz zor. ben genelde erkek arkadaşlarımın arkadaşlığını söke söke alıyorum ama sevgi pıtırcıklığımla. kesinlikle hatun kişiye çalışmalısınız. çift olmalarından itibaren hatunlara özel ilgi, ihtimam gösteriyorum. gönüllerini kırmıyorum, hep low profile kalıyorum böyle (hani ingilisçe polisiye filmlere atıf olsun diye şeeettim) sakin tevazü sahibi arkadaş şeklinde. beyim sağolsun anlayışlı bu konuda ama sanırım arada atlattığımız uzun yıllar süren badirelerin payı var bu işte. zaten unumuzu eledik şeklinde ayrıca dibi gördüğümüzde anlaştık gibi geliyor (o dibe bi de alttan bakıcaz bebekle ama hadi hayırlısı bakalım :).

ha sevdiceği gıcık olanlar olmadı mı bana? oldu tabi onları da kaybettik. hayırlısı oldu zannımca. zaten belirli yaşın üstünde kadın erkek öyle samimi arkadaş olmaz ya, erkek milleti bu belli mi olur? her şey fırsat adamların gözünde. çok iyi olursun da regl tarihlerini söylediğin, aşk hayatını didik didik ettiğin dönemi geçmişsindir artık, tabi hala lise orta okul değilsen. ki bir erkek de seni o yaşlarda bu abbuk muhabbetlere rağmen dinliyorsa kesin bir yanıklığı vardır ya. ilgiyi seven kedi cinsiyiz biz kadınlar o ilgiden kolay kolay vazgeçmeyiz, o yüzden yazık o erkeklere, sonunda ama ben seni arkadaşım olarak görüyoruma mahkum olurlar.

heee nasıl başladım nasıl bitti asıl hatuna erkekten arkadaş olmaz diye düşünüyordum ama kazığı da sonunda erkekler yiyormuş megersem. eee adam bulunca başka hatun "onu arkadaş olarak görmeyen", o hatun kişide senden kıl kaptıysa arkadaşlığa orada nokta.

aman biliyoruz be herşey siyah beyaz değil, elbette benim erkek olan arkadaşlarım var, bazı çerçeve konularda dertleştiğim ama karşı cinsteki en yakın arkadaşım da belli yani. burdan gooool diyerek tribünlere doğru yüzüğümü öpüyorum

11 Aralık 2011 Pazar

WTF!!!

Bu dokunmatik aletin birgun bana fazla gelip dombilibu parmaklarimla bisileri batiracagimi biliyordum. Nitekim dun aksam beyime aaa sizin en ust amir benim bir arkadasimin arkadasiymis facebookta ne alaka yahu derken gulup kafami kaldirip ona baktigim ve sonra geri indirdigimda o iyice bulanmis yuvarlak seyi, dolma parmaklarla cottadanak bilincsiz bir sekilde adamin isminin ustune tiklayip arkadaslik istegi gonderdim! Neeeeeeyyyyy nasil yaaaaa demeye kalmadan geri alinabildigini fark edip hemen geri aldim o istegi.

Bir saat sonra yeniden kontrol ettigimde adam bana geri donup bu sefer o istek gondermis O_o sanal dunyayi hic sevmiyorum zaten bi de ustune boyle abbuk sabbuk sosyal iliskilerde mıçınca paralize oluyorum.

O zamandan beri facebooku acmiyorum ki zaten kirk yilda bir giriyordum ve bilgisayardan uzak duruyorum boylece gercek dunyada bunlari gormezden gelebiliyorum.

Facebook denen seyin benim icin ve su iki uc yil once sayfayi kullanmakta nerdeyse dunya rekoruna giden yurdum insani icin siradan, bayik geldigi ortada. Bir kac haberdar olmak istedigim arkadasim var onun disinda sarpa sardi akrabalar, is yerinden teyzeler, arkadaslarimin arkadaslari gereksiz sekilde listemde halay cekiyorlar. Ayrica bilgi kirliligi herkes bak ne guzel hayatim var demek icin hep guzel fotograflar yukluyor. Turk hatunlarini depresyona surukleyen bir seymiş bu ağ;
-ay kiz leyla bunca sure boyunca hic kilo almamis, yetmemis zengin olmus iki de cocuk yapmis. Cocuklar da ustun zekaliymis, kedisini bile egitmis onun yerine pedikur yapiyormus...

Sıkış hep millet ya, hepsinin profilindeki duvarlar vasitasiyla yuzlerine malsiniz layyn maaaal ddemek istiyorum. Hep tas gibi belirli acidan cekilmis fotolar, sanki edebiyati yalamis yutmus gibi durum guncellemeler ama asil olan anca video paylasiym, millete hava atarken onlarin hayati bi kontrol edeyim vs.

Hayir sil di mi bu insanlari. O da benim malligim iste yapamiyorum, ayıp olacak bilmemne diye belki bende onlarin bu sahte hayatlarini dikizlemekten zevk aliyorum

Aman banane ben gercek bir insanim ve sosyal hayatim var, bu nedenle aklima gelirse haftada bir beeeeelki giriyorum.

2 Aralık 2011 Cuma

I AM BACK

tatlı bir münzevi dönemden sonra yeniden sahalara geri döneyim dedim


eminim bu kararım yazı yayımlandığı an ülke çapında partilerle kutlanacak, zira benim yazılarımı insanlar deli gibi takip ediyor, vazgeçilmez bir şeyim onların hayatlarında =P

aman neyse, geldim işte kendi kendime dünyaya sinyaller göndermeye devam edeceğim. durup dinlesek biraz rutin materyal hayattan sıyrılsak neler duyacağız aslında. heralde önce kendimizi, tırsıklığımızı duygusallığımızı bazen kıskançlığımızı kinimizi... herşeyi bastırıyoruz bence.

artık hatrı sayılır bir göbenkim var ve kapıyı suratıma bırakıp, asansörde inmemi beklemeden üstüme süren yoluk teyzelere ultra sinir oluyorum. ama hamilelik cıvıklığı ile kimseyi baymadan başka bir bloga başlıyayım dedim. neler yaşadığımı ve hissettiklerimi, herkesin aynı duygusallık seviyesinde olmadığını kendi özelimden gösterdiğim bir şeyler karamak istiyorum. adı gebistein olan bir blog sonuçta.

sizi seviyorum panpişlerim muffinlerim bırt zırt diye bitirmek isterdim ama sevdiğim falan yok kimseyi, yalan yani.sıkışlara hiç girmeden dünyaya hitaben "çekilebilirsin" diyorum. (kesin sapıttım)

1 Eylül 2011 Perşembe

Babami hastaliginda tanidigimi saniyordum

Babami ölümünde anladim

Baskalari anlattikca onu ögrendim, ben bilememis miydim. Sert bildigim adam oyle farkli sekilde yufka yuregini gosteriyordu ki

Ah be baba dedim, ne icine atarmissin. Babacim babam dedim bir yerden cikacak gibi.

Zaten ilk gunlerdeki ölüm gercegi kayboldu, o yasanan bir filmdi ben uzaktan izledim simdi geri dondum gerceklige sanki. Oyle cok aglamiyorum ama oyle cok hissedemiyorum da.

Babamsiz isimsiz kalmisim gibi hissediyorum. Sadece benim babam öldü, baskalarinin babasi ölse de benim yasadiklarimi yasamadi. Tamam biliyorum böyle degil ama bana öyle geliyor.

Son nefesini verince babam ben huzur buldum. Ölümden korkmaz oldum. Ama onu özlemeye basladim. Hic süphem yok, mutlugundan eminim ama benim bebisimle hiç kosturamayacak, ona fotuk diyemeyecek, bebisim onun karizmasini bilemeyecek.

Ailemden ilk ayri kaldigimda universiteyi yeni bitirmistim. Bundan 6 ya da 7 sene onceydi. Bir sene boyunca cok duygulanmadim, cok ozledim diye dusunmedim. Zaten duygularimi birak baskalarina göstermek kendimden bile sakliyorum, hissedemiyorum. Ya bagirsaklarim bozuluyor ya da kirmizi kirmizi kabariyorum. Ucakla kesin dönüsümü yaparken tam arkamda oturan takim elbiseli bir amcanin kokusunu duydum. Ucaga binmeden once sigara icmisti. Elleri sigara kokuyordu. Bir anda gozlerim doldu, babam gibi diye dusundum. Babami özlemisim ya ben dedim, vay be babami ozlemisim sigara kokusunu bile duymak istiyorum.

Babam hastayken son anlarina kadar hep titizdi, hep termemiz koktu. Her seyine hep özen gosterdi. Babam öldükten hemen sonra defni icin memlekete yola cikmadan kardeslerim de ben de dusumuzu aldik. Ben babamin kiziyim, tertemiz olacagim, caki gibi giyinen ayakkabilarini kendi boyayan bir gun tozlu dolasmayan babam gibi olacagim.

Simdi biliyorum bir yerde cesmi siyahim calacak ya da yanimdan fahrenheit kokan biri gececek, ayakkabisindan kravatina cok özenli giyinmis orta yasli birini gorecegim ya da saclari ipek gibi olan kir sacli mis kokulu bir amca yanimdan gececek, babamin elini sirtimda hissetmek istedigim bir an olacak ya da babama sorayim o bilir diyecegim ama babamin olmadigini hatirlayacagim, iste o zaman aglayacagim.

23 Ağustos 2011 Salı

yokluk

konu bedenin yok olması ise
dünyada geri kalan hersey detaydan ibarettir

otuz olacağım haftaya
otuzuma babasız gireceğim

babam dün beni bıraktın
bugün de ben bu dünyadaki giysilerini topraga bıraktım

kirpiklerini özledim, yetmedi o kadar öpmüş olmam seni
hiç yetmeyecek

17 Ağustos 2011 Çarşamba

alien 1

insanın içinde bir hayat olması, tek taraflı beslenen bir yaratık olması çok tuhaf. ama bir o kadar da güzel. hem çok duygusal hem de korku filmi gibi (bildiğim tüm korku filmleri gözümde canlanıyor).

bu nasıl bir duygu karışması bu nasıl bir duygu yoğunlaşması

herşey bir yana, cidden bir mucize

bulutların üstünde yürüyormuşum gibi, daha doğrusu diğer insanlar ve yer biraz alta inmiş ben biraz üste çıkmışımcasına

uyku gözümden akıyor, sürekli virajlı yollarda araba kullanıyormuşum gibi midem karışık

en büyük derdim, güzel bir hamile ve güzel bir anne olmak. bugün olmadı ama yarın kesin süslenicem diye dolaşıyorum. ama hep çok uykum var, yorgunum ve sızıp kalıyorumm. bu nedenle hep paçozum. bir haftadır tırnaklarımı kesicem ve kaşlarımı aldırıcam diye düşünüp duruyorum. bi gayret hadi o cadı sila tırnaklarından kurtuldum, bu mağara adamı kaşlar ne zaman gidecek ya. gözümü açıp kendim yapsam bari. böyle mi güzel anne olucam ben?! anca kıllı tombik bişi olurum

ilk defa bir başkasının uzaktan gördüğüm yavrusu güzel geldi bu sabah, yumuk elleriyle araba koltuğundaki oyuncakla oynuyordu. cidden güazeldi ya

yine de sabahları yatakta ayva göbeğimi hissedip, ayyy burda cidden bir ayvacık var diye salak salak gülümsüyorum

hayat görmediğimiz bir terazi ve onun anlayamadığımız dengesiyle devam ediyor

3 Ağustos 2011 Çarşamba

...

çok üzülüyorum
karnım çok ağrıyor sürekli ama acıdan değil
sadece uyumak istiyorum
ölümü düşünüyorum gergin gergin
ağlayamıyorum ama ağlamaktan da acayip korkuyorum
yine de ara sıra gözlerim doluyor
nereye kaçabilirim bilmiyorum
hiç bir yere gitmek istemiyorum
burda olmak istemiyorum
midem bulanıyor

6 Temmuz 2011 Çarşamba

tıp kıçıma kadar ilerledi! hani kansere çare?

aslında blogu açarken niyetim hayattaki eğlenceli detayları kendi gözümden başkalarına arkadaş ortamındaki gibi anlatabilmekti. hiçbir zaman kimseyi üzmek ya da üzüntülü şeyler yazmak istemedim. ama hayat işte. nerelere getiriyor benim gibi saf saf ayyy bu insanlar ne komik hayat ne neşeli falan gibi tipleri.

babam hep kendine bakan, giyimine kuşamına kilosuna sağlığına dikkat eden biridir. azcık evhamlıdır, hastalanınca hep en kötüsüne vardırır olayı. en korktuğu hastalık hep panreas kanseri olmuştur. belki cidden hayatta bazen şu aptal secret mantığıyla korkularımızı kendimize çağırıyoruz.

babamın bir gün midesi çok ağrıdı, ama çok. o akşam bildiğim mide haplarını dayadım babama. sabaha kadar geçmeyince annem ve kardeşlerimle endişelendik, midesine ne oldu bu adamın her zaman herşeyi yer içer hep iştahlıdır diye.

hadi bi acile git dedik, çünkü imkanımız vardı, kalkıp iyi bir özel hastanenin aciline gidip içimizi rahatlatıp gelebilirdi. normalde ben giderdim babamla ya da ailenin herhangi bir ferdinin arabayla bir yere götürülmesi gerektiği zamanlarda ben kullanırdım arabayı, evin büyük kızı evin erkek çocuğu olur ya. ama işe gidecektim ve kardeşimi yanına alarak eniştemle gitti babam. erkek kardeşi olmadığından teyzemin kocası onun bir nevi erkek kardeşi sayılır. onlar evden çıktıktan sonra sabahın 6 buçuğu civarında salonda koltukta bir süre oturdum, nedense gitmediğim için kendimi suçlu hissettim, bir garip oldum.

tahliller vesaire derken kardeşim aradı beni, abla karın ağrısı başka bir şeyden kaynaklanıyormuş malin yani kötü kitleler var dedi. masamda oturuyordum. bacaklarım titredi, içim yanıp hani böyle filmlerde olduğu gibi ana karakter kameraya yaklaşırken arka fon uzaklaşıyormuş gibi hissettim ama olabilir dedim ne de olsa ailede teyzem annem anneannem gibi bunu anlatmış çok hasta vardı. artık herkesin başına geliyor dedim. ama kardeşimle uzaktan gidip hastaneden babamın çıkışını izledik nedense gizli gizli, annem geldi ve konuyu tartıştık. kötü ama olsun herşeyin çözümü vardır değil mi?

iki gün ya da üç gün sonra yönlendirmelerle gastroenterologa gidildiğinde annem aradı. yine masamdaydım. pankreas dedi. pankreas kanseri, karın ağrısı da karaciğerdeki metastazdan kaynaklanıyor.

Pankreas ya nasıl olur dedim işte o an vücudum "kes ulan güçlü numarasını" deyip bir iğne batırdı popoma. canım acıdı bir anda, o anda koşup odamdan çıkıp tuvalete kaçtım. çünkü popom acıyordu, canım yandığı için çocuk gibi birazcık ağladım. ee ilk acının şokuydu o. sonra herşey flashbacklerle geri gelmeye başladı babam yiyordu ama kilo veriyordu. ara sıra sancıları oluyordu ve keyifsizdi. ama çok ileri bir evredeydi hastalık ve bu kadar sinsi nasıl ilerlemişti...

iyi bir doktor olan dayım yanımıza geldi, bize güç vermiyor bizi güç durumlara hazırlamaya çalışıyordu. o an çok dağıldım, kardeşlerime ve anneme göre daha güçlü olmam gerektiği düşüncesinin altında gereksizce ezildim vücudum yine tepki verdi madem üzüldüğünü gösteremiyorsun al sana al sana diye kendisini kabarttı, ürtikerler çıkardım.

Babamla hemen gastroenterologu ile çalışan bir onkoloğa gittik ve kemoterapi süreci başladı. hastalığı her öğrenen "hayat işte","herşey insan için","insan kendini herşeye hazırlamalı" tarzında tesellimsi cümleler kurdu.

ilk zamanlar herşey çok korkunçtu kemoterapinin etkileri anlatılamaz bir çaresizlik oluşturdu. sabahlara kadar öğürmeler, aşırı zayıflama ve ara sıra musallat olan yüksek ateş. ama babam bir şekilde bunlarla baş etti ilk altı aydan sonra ilaç içeriğinde bazı değişiklikler yapıldı ve babamın iştahı da düzeldi, yeniden kilo aldı. saçları sadece seyreldi ama dökülmedi aylar geçtikçe hastalık hepimiz için normalleşti. 2 senedir kemo terapi alıyor babam. ayakları hassaslaştı, ayakta durunca yorulur oldu, esmerdi ama ten rengi daha bir koyulaştı. yine de herkesin babamın hastalığını unutmasına bana teselli konuşmalarının kesilmesine kadar hastalıkla baş etti babam. çok küçük bir yüzdelik dilime girdi ve kemoterapiye olumlu tepki verdi, metastazlar azaldı panreastaki hücrelerin artışı durduruldu. yine de kısıtlı yaşıyordu.

benim babam giyimine özen gösterir, takım elbise giyer hep, boylu poslu yakışıklıdır. takımlarını çok nadir alır genelde özel olarak diktirir. çevresi çok geniştir, sosyal hayatı çok canlıdır. her sabah spor yapmaya salona gidip biraz yürür biraz yüzer orda da bir çevre oluşturmuştur kendine. hiç evde durmaz, emekli olmasına rağmen çeker takımını arkadaşlarıyla buluşur, yaşı ileri değil buarada. emekli dediysem erken emekli oldu. ama 2 yıldır dışarı çok az çıkıyor sadece evde duruyor bunalıyor. ilk yıl daha karamsar, sürekli düşünür durumdaydı. bu yıl daha güzel geçti, arkadaşları eve geldi, şehir dışından sırf onun için ankara'ya ziyarete gelenler oldu. ben evlendim kocamı sevdi üç kızı varken bir de oğlu oldu. ve babam daha önce olmadığı kadar sevgisini gösterir oldu. hala huysuz bir tarafı var ama kızınca hemen üzülüp ilaçlar beni asabi yapıyor diyor.

önceden babama kızardım. çok iyi bir öğretmen olduğunu, öğrencilerinin dertlerini dinlediği öğrendiğimde şok geçirdim resmen. bize evde sert davranan, severken bizi erkek çocuğu gibi seven, sevgisini tam bir Türk erkeği olarak kesinlikle göstermeyen bir adamdı. tamam en küçük kardeşime karşı gözle görülür şekilde yumuşak davranır olmuştu ama biz büyükler daha mesafeliydik. babam bu iki yılda değişti, anlayışlı yüzünü göstermekten korkmaz oldu, belki yalnız kaldığından belki benim evden ayrılmam onda hasret yarattığından beni hergün arar oldu. bu kadar güzel bir adamı anca bize göstermeye başlamışken onun hasta olduğunu tamamen kabul edemez bir hale geldim. ondan hiç bu kadar ayrılmak istemez olmamıştım.

bir dönem ciddi ateş yükselmeleri oldu, sanırım bir şekilde üşüttü veya grip falan kaptı bir yerden. sonra rutin şekilde ateş çıkmaları başladı her kemoterapiden sonra. ama toparlandığını düşündüm. o da öyle hissediyordu.

bir de arada korkunç pankreas kanseri dosyaları çıktı medyada, en az bu kadar ay en fazla şu kadar yıl yaşatıyor!!! şu ünlü kişi (şu ana kadar en az 3 medyatik kişi bu nedenle hayatını kaybetti) bu kanserden ölmüş!!!dıdın dın dın dın babamın morali bu aptal haberler yüzünden çok bozuldu tabi, tv açıkken sesi kapalı dalgın bir halde ekrana bakar oldu, bu nedenle haber değeri olduğunu düşünmediğim bu zeka pırıltılarını kutluyorum, mümkünse en genizden bi tükürük atacağım haberleri yapanlara.

şimdi yeniden başa döndük, kemoterapi işe yaramamaya başladı. yeni ilaçlar denenecek ama ümit verilmek istenmiyor. metastazlar yeniden çıktı pankreastaki durum büyüyor. ama babama baktığımda bana hiç hasta görünmüyor. sanırım bu yüzden yeni ilaç kullanılırken yeniden başlayan öğürmeler ateş ve tansiyon esnasında evden kaçmak istiyorum. çünkü uzaktayken o benim için hala çok sağlıklı. ama uzakta olmak başka bir çaresizlikte veriyor. uzaktayken annemler aradığında kafamdaki ateş yükselmesi babamın yataklara düşmesi demek gibi, gerçeğin çarpı 5 katı oluyor.

babamın hasta olup olmadığına inanma arasında gidip geliyorum.

ama işte şu an bana kendini rahatça gösteren, sevgiyle beni arayan hatta öpebilen adamın çocuğumu görmesini, çocuğumun da babamı görmesini istiyorum. hamile bile değilim ki. hatta bir hafta öncesine kadar regl olamazsam diye dünyayı ayağa kaldırmıştım. insan ne değişken bişi ya da ben pek düşüncelerime sadık değilim. ama eşek kadar oldum ne beklediğimi ben de bilmiyorum sadece beklemediklerime odaklanıyordum.

kimsenin ne zaman ne oalcağını bilmediğini gördüm bu dönemde, babama korkunç hastalığı var gözle bakılırken hiç beklenmedik kişiler bu dünyadan ayrıldı. en yakın arkadaşlarından birinin gencecik kızı uykusundan bir daha uyanamadı, o hastayken hiç hasta olmayan insanlar yitip gitti. kimsenin ne olacağı belli değil. hakikaten babamın onkoloğunun dediği gibi insannın sevdikleriyle zaman geçirmesi, hiç bir şeyi ertelememesi lazım. ben büyüdükçe mi böyle düşünür oldum acaba. neyse yarın yaparımcılığı bırakmak gerektiğini düşünüyorum. rutinden çıkıp artık hep tetikteyim, böyle buğulu bir durum, hep havada kalmak gibi. silkinip kendime gelmeliyim

babam hala sağlıklı, hala benim babam...

3 Mayıs 2011 Salı

I want to die peacefully in my sleep, like my grandfather.. Not screaming and yelling like the passengers in his car.

çok anlaşılır bir şekilde insanın dünyadaki varlığını ve ,bedenin yok olmasıyla, yokluğunu sorguluyorum. herkes gibi ölümden korkmuyorum acı çekmekten korkuyorum, ölümden korkmuyorum bilinmezlikten korkuyorum, ölümden korkmuyorum öldükten sonra yalnız kalmaktan korkuyorum. ya da herkes gibi değil bilmiyorum.

insan vücudunun mükemmelliği çok klişe bir şekilde herkes tarafından dile getirilir. body worlds sergisine gittiğimde etkilenmiştim, onlara cidden sanat eseri olarak bakıyordum.

insan vücudu daha da önemlisi insan ruhu gerçekten mucize. kendini yenilemek, iyileşebilmek. ama hücrelerin kendini fazla fazla yenilemesi bir felaket. vücudun durmadan kendine gerekmeyecek hücreler yaratması bedenin yok edilmesi. insanın ruhunun ışığının umudunun söndüğü yer vucüdunun tamir edilemez hala geldiği zaman sanırım.

hepimizin kafamıza düşen bir saksıyla ölme ihtimali var ama bunun yakında olacağını düşünmüyoruz ve olursa da düşünme şansımız olmayacak. ama hastalıkta, vücut artık yedek parçasız ana motoru kaybederken insan sürekli sona yaklaştığını düşünüyor ya da fark ediyor.

işte korku o zaman somutlaşıyor, belki bir sonraki aşama rahatlamadır.umarım...

ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü...

10 Şubat 2011 Perşembe

sinsirella

iş yerinde en gerildiğim durum tuvaleti kullanmadır. içerde biri varken tuvalete girersem çişimi dinleyeceğini düşünüyorum (kim benim bokuma püsürüme kaldıysa bi de oturup dinleyecek?!) ha ben manyağım millet yan kabinde yaparken vay be hatuna bak tazyikte son nokta diyorum ama herkes ben mi?

gerilimin zirve yaptığı yer kakanın gelmesi (number 2-büyük abdest). yapsam bir dert (ki o dert kokması :) yapmasam bir milyonbeşyüzyetmişyedi dert (kabız olmaaaaak!) neyse bi şekilde tuvalete girdiğimde 10 saniyede bir yakaşık 17 kez sifon çekerek halletmeye çalışıyorum. ki zaten çılgınlar gibi çalışan bağırsaklarımdan dolayı 10 günde bir beeeeelki yaparım işyerinde büyük abdestimi ^_^

hadi bunlar gerildiklerim. bi de korkulu rüyam, en büyük tırsıklığım var.

tuvalete umumi yerde girmek ne kadar beni gerip, geceleri kabuslarımda tuvaletimi yaparken kapı açılıyor ve masalarında çalışan insanlar az önce tatlı tatlı konuşup topuklu ayakkabıları üstünde süzülen kızcağınızın iki büklüm zorlanırken görünce zaman rüya da bile duruyor olsa da, bundan daha büyük korkum var.

makak maymunu sendromu!

ya güzeeel yarım boğazlı kankan dansçılarınkine benzeyen botlarını çekmişsin. üstüne en kaçmayanından mark&spencer ten rengi belli belirsiz parlak çorabın var. bir de mis gibi belini saran kalçadan başlayan plileri olan kendinden desenli siyah eteğin,hoş bir gömlek takılar vesaire. (tamam çok da hoş olmayabilirler)

girdin tuvalete bitti işin çektin çorabı, tamam ilkokulda değiliz ama günde en az iki kez giriyor olsan, birgün gelir unutursun kontrol etmeyi ve o etek hatta kilottan başlamak suretiyle çorabının içine, tam da popo kısmından girer. oldun mu önden tüyleriyle hiç bir şey çaktırmayan ama arkadan poposu açık makak maymunu. sen hoş olduğunu düşün genel müdür yardımcınla falan konuş dosyanı almak için koridorda yürü ama arkandan bakanlar, kendine özgüveni tavan yapmış bir makak maymunu görüyor. korkunççççç

sonuç olarak, her an tetikteyim. zıplayıp aynadan bile eteğimi kontrol ediyorum.

24 Ocak 2011 Pazartesi

we're one, but we're not the same...we get to carry each other

biricik kocamla muhteşem sohbetcikler

bunlar bir anda gelen doğaçlama söyleyiverdiğim şeyler, hani duygusallaşayım azıcık kadınsı olayım falan diye (benden de bi cacık olmaz yahu- bu kadarım bu kadar)

ben- seni seviyorum
o- olsun.
ben- ?!


ben- beni güzel buluyor musun?
o- malesef.
ben-?!

romantikiz vesselam

18 Ocak 2011 Salı

iyk

ya kimse bu cnbc-e deki ağır sansürün farkında değil mi?

beni acayip illet ediyor. resmen münasip yerlerinden, konuşulandan tamamen alakasız alt yazı uyduruyorlar. kesinlikle ahlaka edebe aykırı bulduklarını cinsellik ve eşcinsellik içeren öğeleri anlamları dışında çevirerek veriyorlar.

uzun süredir buna gıcık oluyordum ama elbet biri fark eder diye düşünerek devam etmezler yahu diyordum ki olay daha da saçmalaştı bir iki kelime sansürlerlerken şimdi tüm cümle ya da karşılıklı konuşmayı değiştiriyorlar. atacam bi gün kafayı ya tvye ya gidip direk cnbc-e nin binasına. ikisinde de ben zararlı çıkarım ama en azından bilinç kaybıyla sinir falan kalmaz

doğal sınırlarıma ulaştım!

şiştim! resmen şiştim hem dobiklik olarak hem de baymak manasında ^_^ heheeh ohh ya napıym, kuş gibi beslenemem, beslensem de bir yere kadar dayanırım. seviyorum yemek yemeyi. keyif ya o, insan ondan vazgeçer mi?! ama bir yandan da kalem eteklerimin yeniden içine girebilmek ayrı bir keyif olurdu ahhh ahhh neyse artık beklicez görücez, belki sadece spor yaparak veririm (hayalerrrrr hayaller)

hala kapri diye tabir ettiğimiz ama bize paçalı don kıvamında olan pantolonların neslinin tükenmediğine inanamıyorum. özellikle orta yaşdaki teyzelerin ayak bileklerinde bitebilen yani havada süzülen paçalardan ibaret olan çirkin bir pantalon olan o kısa şeyleri, içinde onu giyen insanlar varken ateşe veresim geliyor.

bir de onların spor yaparken giyilen versiyonları mevcut. tam bir rezalet ya, ultra çirkin. biz ki zaten kısa boylu turk hatunlarıyız mümkünse ya tam kısa giymeliyiz ya da topukluya ver allah diyerek uzunca pantalonlarla bacak boyunda uzatma yapmalıyız. bu kapri zırvasıyla iyice bi güdük ve moda katili görüntü ortaya çıkıyor. ilk kapri olayı ile italya'da karşılaşmıştım. 1998 yılının bahar sonu idi. ya dedim, bu bacak boyu benim boyum kadar olan hatunların tam dizlerinin altında biten yandan küçük yırtmaçlı dar pantalonlar giymesi nasıl güzel bir görüntü keşke "boyun olsa" hakkını versem ben de giysem diye düşünmüştüm. güzel ülkeme döndüğümde ne göreyim boduru tombulu herkes bunlardan giyiyor, kıspetli bir sürü teyze dolaşıyor etrafta. hey bre er meydanı burası!

hayır yanlış anlaşılmasın kilolu insanların tayt giymesine ya da istediklerini giymesine falan karşı değilim, benim sorunum sanırım boy uzunluğu ile. tamam yeni nesil baya sulak yerden geliyor, herkes ayrı bir uzun ama benim yaşıtlarım bildiğin güdük ya. aklımızı başımıza devşirelim, o bilekte biten tuhaf yaratıkları ibret-i alem olsun diye iş yeri avlularında sallandıralım

6 Ocak 2011 Perşembe

gremlinim ben sevimliyim ama gece beslemeyin canavar olurum

büyük bir apartmanda oturmaya çok alışkın değilim. birbirinden uzak dört daireden oluşan bir apartmanda büyüdüğümden apartman dairesinden gelen çok sesli konserlere daha yeni yeni bünyemi yakınlaştırıyorum.

ama olay kafanın üstünde bir kaç demir parçasıyda güm güm diye yürüyen küçük sevimli çocuklardan ibaret değilmiş.

hava ya da apartman boşluğu diye tabir edilen bir bölüm var. bir nevi kimsenin yararlanamadığı ama herkesi bir şekilde birbirine bağlayan küçük pis bir avlu. olay burdaymış ya! kimin ne saatte tuvalete girdiğini, bir önceki akşam kuru fasulye yiyip yemediğini anlamak bir yana tüm aile sırlarına nail oluyorsun. kah yukarıdaki yaşlı çiftin bir gece önceki performansları hakkındaki azıcık terbiyesiz azıcık karşılıklı iğneleyeci sohbeti içinde buluyorsun kendini kah karşı komşunun kegel egzersizi yaptığını fark ederek çişini 8 seferde taksitlendirdiğini duyuyorsun. kitaba falan gerek yok tuvalete giderken, komşuların hepsi ayrı kitap.

bir de küçük tuvaletin alçıpanını kemiren bana göre kemircan, ev arkadaşım olan eşime göre anarşik her engele karşı koyan direnişçi bir haman böcüğü çıktı ortaya. daha doğrusu henüz kendini göstermedi. bi gece üfleye üfleye burnumu yediğinde kendisiyle karşılaşmaktan tırsıyorum. üfleye üfleye yiyor diyorlar yaaa ıyk